Son Gönderiler



Şu sıralar bu genç blog'a bir kaç satır yazmak istiyordum fakat olmuyordu. Bugün sanırım olacak.

Basketbol diyince anime severlerin aklına şu günlerde doğrudan Kuroko No Basket geliyordur sanırım. Bu durum beni üzmüyor aslında ama yinede içimde bir burukluk oluyor. Çünkü eski diye geride bırakılan bir animenin ilk akla gelmesi gereken olduğunu düşüyorum. Neyse konuyu dağıtmayalım.

Slam Dunk... Her bölümünü heyecanla izlediğim muhteşem bir anime serisi. Beni o kadar içine çekerdi ki, bazen bir sonraki bölümde neler olacağını düşünürken hali hazırda izlediğim bölümü kaçırır tekrar başa sarardım. Kolamı yudumlarken Sakuragi Hanamichi'nin gaza getiren sahnelerinde, elimdeki bardağı bırakır ve o heyecanla evin içinde dolaşır dururdum. 

Bir süre sonra araya sınav derdi girince animeyi izlemek benim için mümkün olmamıştı ve gerçekten o boşluğu hisseder olmuştum. Neyse ki ayrılığımız uzun sürmemiş seriyi manga'dan takip etmeye başlamıştım. Hem Slam Dunk'ı okuyor gaza geliyor hemde çizimleri güzelliği ile mangaka Takehiko Inoue büyük saygı duymaya başlıyordum.

Seriden bahsetmem gerekirse...

Sakuragi Hanamichi sürekli kızlar tarafından teklifi kabul edilmeyen ve bunu sürekli yaşayan bir genç olarak karşımıza çıkıyor. Hatta bu durum öyle abartı bir hal alıyor ki en yakın arkadaşları sürekli bu durum üzerinden Sakuragi ile dalga geçiyorlar.

Kızıl kafa Sakuragi Shohoku lisesine gidiyor ve orada Haruko Akagi ile karşılaşıyor. İşte tüm hikayemiz bu noktadan sonra başlıyor. Haruko'ya aşık olan Sakuragi Haruko'nun basketbolu sevmesi ve aynı zamanda kendisine olan ısrarı üzerine basketbol takımına katılmak istiyor. Ancak bu o kadar olmuyor, çünkü Haruko'nun abisi ve basketbol takımının kaptanı 3. sınıflardan Takenori Akagi, Sakuragi'yi takıma almak istemiyor. 

Neyse ki Sakuragi bir şekilde takıma giriyor ve artık Haruko'ya yakın olduğunu düşünüyor. Fakat engeller olmadıkça sanırım Sakuragi'nin hikayesi böyle komik olmazdı. Bu konudaki en büyük engel ise Rukawa Kaede... Orta okulda oynadığı basketbol ile adını duyuran Rukawa'da tıpkı Sakuragi gibi Shohoku lisesine gelmiştir ve oda basketbol takımına katılmıştır. Her şeyin ötesinde Haruko'da diğer kızlar gibi Rukawa'ya aşıktır ve bir kez olsun Rukawa'nın kendisini farketmesini bekler.

Basketbol size bir şekilde yakın geliyorsa kesinlike sizi hem güldürecek hemde gaza getirecek bu seriyi kaçırmamanız lazım. Ayrıca Dr. T size basketbol kurallarınıda öğretecek!


NOT : Başlık olarak neden "1031 Nolu Taktik" yazdığımı merak edenler varsa, seride geçmiştir. Miyagi ve Sakuragi bir basketbol maçında zorlu rakibinin kafasını karıştırmak için böyle bir taktik uyduruyor. Kendisine sürekli Dahi diyen Sakuagi bu sayıyı da Dahi kelimesinden çıkarıyor. 

10 = Ten (İngilizce)
3 = San (Japonca)
1 = İchi (Japonca)

1031 = Tensai = Dahi anlamına gelmektedir.

Sevgiler Saygılar... Kesinlikle İzleyin...

1031 No'lu Taktik.

10 Ocak 2014 Cuma
Gönderen Ensar


Sır dolu ve hiç bitmeyen bir savaş. Code Geass'ın kısa bir özeti olabilir bu cümle, tabii ki sadece bir kısmının. Knightmareler, Geass, C.C, V.V, İmparatorluk, Tanrılar... Bunların hepsi için aslında ayrı ayrı özet vermek gerek sanırım. İşte bu anime içinde bir çok tat barındırmış ve izleyenleri böylece yarattığı heyecan içinde sürüklemiştir. 

Britanya İmparatorluğu ile Japonya arasında savaş çıkar, İmaparatorluk bu savaşta ilk kez Knightmare denen insan kontrollü savaş rabotlarını kullanır ve Japonya'yı kendi topraklarına katar. Artık Japonya'nın adı Bölge 11'dir ve halkınada 11ler  adı verilmiştir. 

Evet buraya kadar kısacası mevzuyu kavradık. Fakat bu süreçte olan farklı olaylar hikayenin 2. bir yüzünü oluşturuyor. 

Savaş sırasında Lelouch Vi Britannia yani imparator Charles'in oğlu evlatlıktan reddedilmiştir, bunun sebebide annesinin gizemli bir şekilde öldürülmesine karşın imparator'un hiçbir şey yapmaması ve Lelouch'un dayanamaması ve isyanını dile getirmesidir. Annesine ölmesiyle birlikte aynı zamanda Lelouch'un kardeşi Nunnaly yürüyeme ve görme yeteneğini kaybediyor. Lelouch evlatlıktan reddedilince kardeşi ile birlikte kendi başının çağresine bakmak için yola çıkıyor. Bu sırada Suzaku adında bir çocuk ile tanışan Lelouch onunla arkadaş oluyor. 

Daha sonra Lelouch'un prens olduğunu bilen Ashford ailesi onu kendi yanlarına alır, olaylar bu şekilde gelişmeye devam ederken Lelouch Geass denen bir güce sahip olur ve Britanya'ya karşı terörist bir yapılanma içine girip Japonya'nın bağımsızlığını elde etmeye çalışan 11lerin yanında yer alır. Artık Lelouch bir maskenin arkasına saklanmıştır ve yeni kimliği olan Zero ön plandadır. Bir lise öğrencisi olmasına rağmen elindeki kuvvetleri çok iyi kontrol eden Lelouch savaş alanında Britanya'ya karşı zaferler kazanmış ve dikkat çekmiştir. 

Ahh Lelouch ahhh, neyse gördüğünüz gibi bir örgütlenme olmuş. Bu sırada Suzaku'da boş durmuyor tabii ki. Birde Geass demiştik, işte Lelouch'un Geass'ı ve o muhteşem replik "Lelouch Vi Britannia Sana Ölmeni Emrediyor." bu ikisi gerçekten muhteşem bir ikili evet. 

Aynı zamanda Lelouch'un çocukluk arkadaşı Suzaku ise kalenin içten fethedilmesi taraftarı olan birisi olarak karşımıza çıkıyor. Britanya ordusunun en önemli askerlerinden birisi olan Suzaku, üstün özellikli Knightmaresi Lancelot ile Lelouh'un başına dert oluyor. Ve gelişen bir çok olay sonunda Lelouch babası, Charles'in önünde Suzaku tarafında diz çökmek zorunda kalıyor. 

Evet normal bir düşünce yapısı ile biz büyük ihtimal burada, kapana sıkıştığı anda Charles'in yerinde olsak Lelouch'u öldürmüştük ama böyle olmuyor.

2. Sezonda anime biraz garip başlıyor, Charles'in gözetimi altında yaşamaya devam eden ve tüm geçmişi unutturulan Lelouch ve ona hafızasını geri kazandırmaya çalışan eski dostları... Tabii ki serinin heyecanlı bir şekilde devam etmesi açısından Lelouch eski hafızasını geri kazanıyor. İlk sezona göre fazlasıyla gelişmiş Mecha'lar gördüğümüz 2. Sezonda daha şiddetli savaşlar oluyor ve arkaplanda daha gizli mücadelelere giriliyor. En sonunda Lelouch Vi Britannia babası Charles'i öldürüyor ve tahta geçiyor. Bu zamana kadar Geass ile kullandığı ve istemeyerekte olsa adını karalamak zorunda kaldığı kişileri düşünen Lelouch babasından daha kötü bir yönetim gösteriyor ve tek kötü olarak kendi adını öne çıkarıyor. 

Lelouch kahramanlığa devam eder. Açıkçası gerçekten bu kısımların güzel kurgulandığı ortada yoksa seride büyük bir boşluk olacağı gözden kaçmıyor.

Alan 11'de Zero'nun yanında alan teröristleri idam ettireceği bir tören düzenleyen Lelouch, tören sırasında karşısına çıkan Zero tarafından öldürülür. Ve tek kötü olarak akıllarda kalırken dünya barışını geride bırakır. Tabii ki bu ikinci Zero'nun gerçek kimliği Suzaku'dur ve her şey Lelouch planı dahilinde olmuştur.

Bu muhteşem anime gerçekten övülesi bir final ile patlama yaratmıştı resmen. Bize bıraktığı, zevk, yeniden izleme isteği, heyacan tartışılmaz dereceydi. Ayrıca forumlarda bugün bile tartışılmaya devam eden, Lelouch öldü mü, ölmedi mi tartışmaları ise animeden geriye kalan büyük bir soru. 

Mecha sevin ya da sevmeyin, her şeyiyle birlikte kesinlikle izlemeniz gereken bir seri olduğuna inanıyorum. 

En Önemli Taş; Geass

2 Ocak 2014 Perşembe
Gönderen Ensar


Titan oldum, kocaman oldum. Kayaları bile yerinden kaldırdım... Gördün mü Armin, gördün mü?

Shingeki no Kyojin bittikten sonra "2. sezon gelecek mi yoksa gelmeyecek mi?" diye sosyal ağlarda olsun, forumlarda olsun bayağı dedikodular dolaştı, tartışmalar yaşandı. Açıkçası ben bunları geri planda takip etmeyi daha doğru buldum ve öyle yaptım. 

Heh ne anlatacaktım ben... Sanırım anime çıkmadan 1 sene önceydi. Facebook'ta anime sayfalarını takip ederken bir linke rastladım ve içimdeki dayanılmaz merak sonucu tıkladım. Yarım yamalak ingilizcem ile yeni bir animeden bahsettiğini anladım. Sanırım yönetmeni Death Note'un yönetmeni ile aynı kişi olacaktı. Haliyle biraz merakladım. Ve yazının sonunda birde tanıtım video görünce sevinçten uçacak gibi oldum. İzleyeyim dedim. O kısa video bittiğinde gerçekten uçacak gibiydim. Güzel bir anime bulduğumu düşünüp hemen arkadaşlarımla paylaşayım dedim. Tabii ilgi gösterende oldu, hmm diyerek geçende. Ve gün geldi çattı ilk bölüm yayınlandı. O tanıtım filmini izlediğim günden beri içimdeki o istek dahada artmıştı ve  anime bana göre muhteşem bir giriş yapmıştı. 

İnsanlar ile Titanlar arasındaki sır dolu mücadeleyi yansıtan Shingeki no Kyojin hem işleniş olsun hemde görsellik açısından beni kendine bağlamıştı. Karakterlerin iç dünyasına kadar inebildiğimiz anime açıkçası bize her şeyi vermişti ve izleyiciyide kendi dünyasına çekiyordu. Final verdiğinde ise arkasında gerçekten fazlasıyla hayran bırakmıştı. Belki bir çoğumuz twitterda, facebookta profillerimizi Shingeki no Kyojin ile alakalı görsellerle süslemiştik. 

İzlemeyen her arkadaşa tekrar tekrar önerebileceğim bir seridir. 

Anne Ben Titan Oldum.

29 Aralık 2013 Pazar
Gönderen Ensar
Tag :, Tag :, Tag :, Tag :, Tag :, Tag :, Tag :, Tag :, Tag :


Gerçekten animeyi seviyor muyuz yoksa farkında olmadan bunu kimlik meselesine mi dönüştür müşüz? 

Bir çoğumuz  animeyi hayatımızın ayrılmaz bir parçası olarak görüyoruz. Evet bu gerçekten oluyor. Kendim gibi lise öğrencisi olan anime severler üzerinden bir örnek verecek olursam sınav haftamızda dahi bir boşluk bulup en azından herhangi bir serinin 1 bölümünü izliyoruz. Sürekli olarak yeni bir seriye başlama isteğimiz içimizde hep oluyor. Bunlar anime kültürüne olan sevgimizdendir evet. 

Animeyi bir hobi olarak yaşadığımız süre boyunca hiçbir sorun yoktur. Evet çünkü o bir hobidir. Ne arkadaşlarınızla, ne ailenizle aranıza girecek bir şey değildir. Belki sıkıca bağlısınızdır ama hobidir. En basitinden bir kavga meselesi değildir. Bugün anime sever birisi bile çizgifilm dediğinde -ki çizgifilm anime için yanlış bir tabir değildir bunun üzerine bir yazım var merak edenler bakabilir.- eleştirilmemelidir. Ancak mesele bunu aşıp, sırf bu ve benzeri sözler yüzünden olsun yada bir seriye, bir karaktere bağlılıktan olsun, hararetli bir tartışma ve kavga seviyesine gelirse bu gerçekten kimlik meselesine dönüşmüştür. Ve bilinçsiz bir animeci durumudur. O kişiler animeciyim diye dolaşır -yanlış anlaşılmasın bundan bir sıkıntı yok, otaku, animeci, anime sever... İstediğini kendisi için kullanabilir, ben bile bir blog adresimde otaku diyorum.- ancak animeye olan bağlılığı, sevgisi kendi kafasında kurduğu dünyadan ibarettir. Kimsenin fikirleri onun için önemli değildir, anime belkide okulundan, hayatının geri kalanından daha değerli gibi gözükür o kişiye. Birde gereksiz amaç doğurur animeyi kimlik meselesine dönüştürmek. Mesela sürekli anime izleyip, izlediği serilerin sayısını arttırmak bunlardan birisidir. Tabii ki bu durumda bu arkadaşlar sevsin yada sevmesin her türlü seri ile ilişkili olurlar. Açıkçası ben sevmeyeceğim bir seriyi sırf izlemek için izlemezdim. Sonuçta bu benim hobim. Ve sevdiğim bir şey olsun isterdim. 

Animeyi asla kimlik meselesine dönüştürmeyin, bırakın hobiniz olarak kalsın. Emin olun öyle daha güzel. Yüzlerce seri izlemişsiniz, her karakteri tanımışsınız bunların gerçekten hiçbir önemi yok.  Kendinize gelin, yaptıklarınızı fark edin, sırf anime yüzünden girdiğiniz ego savaşlarını görün. Amacınız animeyi sevmek olsun, onu kimliğiniz haline getirmek değil. Bunun bir getiriside yok çünkü.

Ben animeyi seviyorum çünkü o benim tutkuyla bağlı olduğum bir hobim...

Anime Kimlik Meselesi Mi?

27 Aralık 2013 Cuma
Gönderen Ensar



Animeye çizgifilm dedim, duymadığım hakaret kalmadı...

Anime, cartoon, çizgifilm, animasyon... Hangisini demeliyiz, neden çizgifilm demek hakaret? Gerçekten boş ve kafa yorucu bir muhabbet. Hele ki insanların bunlar yüzünden kavga edecek seviyeye gelmesi bunun bir aptallık olduğunun göstergesidir.

Öncelikle anime ne demekmiş? 
Anime : Animasyon ve çizgifilm anlamına gelen fransızca kökenli, japonca bir kelimedir.

Gördüğünüz gibi kelime türkçede animasyon ve çizgifilm ile karşılanıyor.

Asıl meselemiz şu ki, türkçede ne cartoon ne de anime gibi türleri karşılayan farklı farklı  kelimeler yok. Hatta animasyon bile türkçe olmayan ve türkçeye alınmış bir kelime. Bunların hepsine dilimizde genel olarak çizgifilm denilirdi. -Bu farklı türlerin farklı takipçileri ortaya çıkana kadar.- İşte bu noktada tartışmalar başladı. Zira anime yerine çizgifilm demek hakaret gibi anlaşıldı. Ancak hiç bir zaman anime yerine çizgifilm demek hakaret olarak algılanamaz, aksine böyle söylerek dalga geçtiğini zanneden kişilerin bilgisizliğidir bu. Çünkü asıl olan anime ile cartoon denen türün karşı karşıya getirilmesidir. Eğer bu olursa işte o zaman savunmacı bir tavır alınması gerekir. Karşınızdaki kişi çocukça bir şey yaptığınızı söylediği vakit durumlar değişir.


Bende animeyi seviyorum fakat açık açık söylüyorum çizgifilm diyen kimse beni rahatsız etmez. 

Anime = Çizgifilm
Cartoon = Çizgifilm
Anime  Cartoon

// Copyright © ExheptaN //Anime-Note//Powered by Blogger // Designed by Johanes Djogan //